Sosyal Medya

Makale

Neden “yeni güvenlik” politikası?

Irak ve Suriye'den gelen sıcak haberler birbiriyle yarışıyor sanki. Tüm gözler Musul operasyonundayken kuzey Suriye yeniden hareketlendi. Afrin'den El-Bab'a doğru genişlemeye çalışan ve ÖSO güçlerine saldıran YPG militanları TSK tarafından çarşamba gecesi vuruldu. 160 ila 200 arasında teröristin etkisiz hale getirildiği açıklandı.
Böylece Türkiye- ABD arasında gerginlik yaratmayı arzu eden PKK- YPG'nin son provokasyonu cevapsız bırakılmadı. Yine Irak hükümeti ile tansiyonların yükselmesi pahasına Türkiye'nin askeri olarak Musul operasyonunda olma iradesini sergilemesi dikkat çekiyor.
Birkaç ay öncesine kadar üzerindeki mülteci yükü ve terör tehdidi sebebiyle dünyayı uyarmakla yetinen Türkiye gittikçe "sert gücünü" öne çıkarıyor. Ankara, Suriye sınırında 5 bin kilometrekarelik güvenli bölgeyi kurmak için askeri operasyon yürütmekle kalmıyor. Musul'da mezhep çatışmasına müsaade etmeyeceÄŸini ısrarla vurguluyor.
Bu değişim elbette sadece Ankara'nın eğit-donat uyguladığı aktörleri (ÖSO, Peşmerge ve Ninova güçleri) destekleme kararlılığı ile açıklanamaz. Çok daha köklü doktriner bir dönüşüm yaşanıyor.

***

Ä°ki iç savaşın ateÅŸ çemberi ile sarılan Türkiye'nin dış politikası "yeni ulusal güvenlik anlayışı" etrafında yeniden yapılandırılıyor.
PKK, DEAÅž ve FETÖ ile mücadele yeni bir konsepte taşınıyor. Terörle "savunma" temelinde deÄŸil "önleyici ve Ã¶n alıcı tedbirlerle" mücadele ediliyor. Bu yaklaşımı CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan çok net özetledi:
"Türkiye, bu yanlış güvenlik anlayışını artık terk etmiÅŸtir. Bundan sonra sorunların kapımızı çalmasını beklemeyeceÄŸiz, bundan sonra bıçak kemiÄŸe dayanana kadar sabretmeyeceÄŸiz, gırtlağımıza kadar bataklığa gömülmeye rıza göstermeyeceÄŸiz. Artıksorunların üzerine gideceÄŸiz. Terör Ã¶rgütlerinin gelip bize saldırmasını beklemeyeceÄŸiz. Nerede faaliyet gösteriyorsa, nerede yuvalanıyorsa orada tepelerine tepelerine bineceÄŸiz."

***

Güvenlik anlayışında yaşanan dönüşümün teknik boyutunda ilk akla gelenler şu şekilde sıralanabilir: TSK'nın sınır ötesinde daha fazla askeri operasyon yapabileceği bir yapılandırmadan geçmesi, yurtdışında yeni askeri üslerin açılması, MİT'in dış istihbarat birimi olarak şekillendirilmesi ve çok boyutlu işbirlikleriyle büyütülen yerli savunma sanayi.
Türkiye'nin yeni yönelimi terörle mücadelede pro-aktif tedbirler alınması, kapasite geliÅŸtirme ve reform çabaları ile sınırlı deÄŸil. Dış politika anlayışı ve söylemi de "Türkiye'nin ne yapması gerektiÄŸini yeniden düşünen, tartışan" bir yolda deÄŸiÅŸiyor.
CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan'ın "Lozan AnlaÅŸması", "Misakı Milli" ve "Musul'un geleceÄŸi" üzerine söylediklerini iç rejim tartışmaları olarak görmek doÄŸru olmaz. "Yayılmacı" ya da "Yeni Osmanlı" gibi etiketlemelerin ise kötü niyetli suçlamalar olduÄŸu ortada. Aksine 1. Dünya Savaşı sonrası kurulan bölgesel düzenin çöktüğü, "baÅŸarısız devlet" olgusunun virüs gibi yayıldığı bir ortamda bir muhasebe arayışı olarak deÄŸerlendirmek gerekir.
93 yıl sonra Cumhuriyet'in içe kapanarak Osmanlı devletinin yıkılmasının olumsuz sonuçlarından kaçamadığını fark etmenin yansıması. Terör örgütlerini desteklemekte beis görmeyen "müttefiklerin" (ABD ve AB) yarattığı tehlikeyi ülke sınırları dışında karşılama zorunluluğunun tezahürü.
Osmanlı yıkılırken düşmanlar eliyle bir bölgesel yapı dayatılmıştı. Şimdi ise sözde dostlar yüzünden Türkiye bölgesel konjonktürü yeniden değerlendiriyor. Irak ve Suriye'yi parçalanmanın eşiğine getiren ABD, Bush ve Obama'nın yaptığı "hataları" yeni başkanını ararken seviyesi düşük bir seçim tartışmasına konu edebilir. Ancak bölge için mezhep çatışması, devletlerin parçalanması, daha derine inen radikalleşme ve insani yıkım yakıcı realiteler. Ve kolay kolay da bölgeyi terk etmeyecek.
İşte bu sebeplerle Türkiye önümüzdeki yıllarda "sert güç kullanma" zorunluluğunu içeren yeni bir güvenlik anlayışına gidiyor.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.